Lice Kalesi (Kabakaya – Antak Kalesi)

Lice Kalesi (Kabakaya – Antak Kalesi): Tarihin Sessiz Tanığı

Diyarbakır’ın Lice ilçesinin tarihi derinliklerinde, Güneydoğu Torosların engebeli yamaçlarında yükselen Lice Kalesi, binlerce yıllık hikayesiyle ziyaretçilerini bekliyor. Kabakaya Köyü’nde bulunan ve yerel halk tarafından Antak Kalesi ya da Entak Kalesi olarak bilinen bu kadim yapı, Mezopotamya’nın zengin kültürel mirasının önemli bir halkasını oluşturuyor.

Tarihin Derinliklerinden Günümüze

Lice Kalesi’nin tam olarak ne zaman ve kimler tarafından inşa edildiği kesinlik kazanmamış olsa da, mevcut tarihi kayıtlar kalenin Roma döneminden kaldığına ve 532 yılında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından onarıldığına işaret ediyor. Bu antik yapı, Lice ilçe merkezinin yaklaşık 15 kilometre güneydoğusunda, Kayacık bucağının ise 15 kilometre doğusunda stratejik bir konumda yer alıyor.

Kalenin yazılı tarihteki ilk izleri, Ebu Abdullah Muhammed bin Ömerü’l Vakadi’nin kaleme aldığı “Vakidi” adlı eserde karşımıza çıkıyor. Bu değerli kaynağa göre, kale Hicretin 17. yılında, yani VII. yüzyılda Diyarbakır bölgesini fethetmeye gelen İslam ordusu komutanları İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid tarafından ele geçirilmiş. O dönemde kalenin sahibinin Batis bin Selimus olduğu belirtiliyor. Tarihi kaynaklar, Halid bin Velid’in kaleyi dağ tarafından, İyaz’ın ise kale kapısı tarafından saldırıya geçerek şiddetli çarpışmalar sonucunda fethettiklerini nakletmektedir.

Bir İsim, Birçok Hikaye

Kale, farklı kültür ve medeniyetlerin dilinde farklı isimlerle anılmış. Eski Arap-İslam kaynaklarında “Hetax”, ünlü Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak’ın eserlerinde “Hatak”, Diyarbakır il yıllıklarında “Antak” olarak geçen kale, yerel halk tarafından bugün “Entak” şeklinde telaffuz ediliyor. Bu isim çeşitliliği, kalenin farklı dönemlerde ne kadar geniş bir coğrafyada tanındığının ve önemsendiğinin göstergesi.

Mervaniler ve Artukoğulları dönemlerinde, yani X, XI, XII ve XIII. yüzyıllarda, kale bölgenin en önemli savunma yapılarından biri olarak öne çıkmış. Bu dönemde Lice, Antak Kalesi’ne bağlı bir köy statüsündeyken, zamanla gelişerek ilçe merkezi konumuna yükselmiş. Kalenin önemini yitirmesiyle birlikte, yerleşim merkezinin ağırlık noktası kaşağıya, bugünkü Lice merkezine kaymıştır.

Safevi İstilası ve Osmanlı Hakimiyeti

Kalenin tarihi yolculuğunda önemli bir dönüm noktası, Safevi hükümdarı Şah İsmail’in Diyarbakır bölgesini istila etmesiyle yaşanmış. Bu dönemde kale, Zırkan Aşireti’nin lideri Ahmed Bey bin Mir Muhammed’in elinden alınarak Kaçar Aşireti’ne verilmiş. Ancak bu durum uzun sürmemiş; 1514 yılındaki tarihi Çaldıran Savaşı’nda Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’i yenmesiyle birlikte, Zırkan Aşireti mülklerini geri almayı başarmış.

Bu tarihten itibaren kale, Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında kalmış ve önemini korumuş. Meşhur Osmanlı gezgini Evliya Çelebi de XVII. yüzyılda kaleyi ziyaret etmiş ve ünlü Seyahatname’sinde şu satırlarla anlatmış: “Kale nehir kenarında, yüksek bir tepe üzerinde, dört köşe taş yapı, güzel bir kaledir.”

Coğrafi Konum ve Mimari Özellikleri

Lice Kalesi, Lice-Kulp-Kocaköy ve Hazro kırsalının kesiştiği dağlık bölgede, Kayacık ile Kabakaya köyü arasında konumlanmış. Lice kırsalını gören hakim bir dağın tepesine inşa edilen kale, stratejik konumu sayesinde tarih boyunca bölgenin savunmasında kritik bir rol oynamış.

Kalenin mimari yapısı, dönemin askeri savunma anlayışını yansıtıyor. Dört köşe taş yapıda inşa edilen kale, sağlam duvarları ve stratejik konumuyla çağının en önemli savunma noktalarından biriydi. Şarktan (doğudan) garba (batıya) uzanan ve ovaya kadar varan bir sırtın tam bel noktasında kurulması, hem savunma hem de gözetleme açısından mükemmel bir avantaj sağlıyordu.

1939 yılında bölgede araştırmalar yapan Kazım Baykal, Karacadağ Dergisi’nde yaptığı gözlemlerini şu şekilde aktarmış: “Hézan nahiyesinin doğusunda 15 kilometre şarkında meşhur bir kale var. Şarktan garba uzanan ve ovaya kadar varan bir sırtın tam bel noktasında.”

Dini ve Kültürel Önemi

Lice Kalesi, sadece askeri bir yapı olmanın ötesinde, dini ve kültürel açıdan da büyük önem taşıyor. Kale çevresinde bulunan mezarlar ve türbeler, bölgenin manevi mirasının önemli parçalarını oluşturuyor. Tarihi belgeler, Antak’ta çok sayıda tebliğci sahabenin bulunduğunu gösteriyor. Yapılan araştırmalarda, kale bölgesinde 101 sahabe ve tabiin’in medfun olduğu tespit edilmiş.

Yöre halkı, kaleye büyük bir saygı ve bağlılık duyuyor. Geleneksel olarak yılda bir veya iki kez kaleyi ziyaret eden halk, burada kurban kesiyor ve dua ediyor. Özellikle Şeyh Şemseddin’in türbesi, bölge halkı için önemli bir ziyaret noktası. Antak’a tebliğci olarak gelen ve orada medfun olan Şeyh Şemseddin, bölgenin manevi tarihinde özel bir yere sahip.

Kalenin üzerinde bulunan ve kiliseden camiye çevrilen bir yapının kalıntıları, bölgenin çok kültürlü geçmişine tanıklık ediyor. Ne yazık ki bu yapının sadece iki duvarı ayakta kalabilmiş durumda.

Günümüzde Kalenin Durumu

Maalesef Lice Kalesi, günümüzde bakımsızlık ve ilgisizlik nedeniyle harabe durumda. Kalenin üç duvarı hala ayakta olsa da, definecilerin yaptığı tahribat yapıyı ciddi şekilde hasara uğratmış. Özellikle kalenin altındaki bodrum şeklindeki bölümleri, define avcıları tarafından delik deşik edilmiş durumda.

Bölgenin güvenlik sorunları nedeniyle kaleye ulaşım ve koruma çalışmaları uzun süre aksamış. Ancak bu kadim yapının tarihi ve kültürel değeri göz önüne alındığında, acil koruma ve restorasyon çalışmalarına ihtiyaç duyulduğu açık.

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Kenan Haspolat gibi akademisyenler, kalenin önemini vurgulayarak koruma altına alınması gerektiğini dile getiriyor. Bölge halkı da kalenin onarılmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını istiyor.

Lice Kalesi ve İlçe Merkezi İlişkisi

Lice ilçe merkezinin tarihi, Antak Kalesi ile doğrudan bağlantılı. 1042 yılında kaleye bağlı bir köy olan Lice, zamanla gelişerek bağımsız bir yerleşim merkezi haline gelmiş. Kalenin önemini yitirmesiyle birlikte, bölgenin idari ve ticari merkezi aşağılara, bugünkü ilçe merkezine kaymış.

1975 yılında yaşanan büyük deprem, Lice’nin tarihinde yeni bir dönüm noktası olmuş. Deprem öncesinde Akdağ eteğindeki Akı Tepesi’nde kurulu olan ilçe merkezi, deprem sonrasında ovaya taşınmış. Bu nedenle bugün “Eski Lice” ve “Yeni Lice” ayrımı yapılıyor. Ancak Antak Kalesi, bu değişimlerin tümüne tanıklık ederek, bölgenin değişmeyen tarihi simgesi olmaya devam ediyor.

Turizm Potansiyeli ve Gelecek

Lice Kalesi, zengin tarihi, dini önemi ve etkileyici konumuyla önemli bir turizm potansiyeline sahip. Roma döneminden günümüze uzanan köklü geçmişi, farklı medeniyetlerin izlerini taşıması ve çevresindeki manevi değerler, kaleyi kültür turizmi açısından değerli kılıyor.

Kalenin restore edilmesi ve koruma altına alınması durumunda, Diyarbakır’ın önemli turistik çekim merkezlerinden biri olabilir. Ashab-ı Kehf Mağarası, Bırkleyn Mağaraları gibi çevredeki diğer tarihi ve dini mekanlarla birlikte bir kültür rotası oluşturulması, bölge turizmine önemli katkı sağlayabilir.

Özellikle tarihi kale turizmi, son yıllarda Türkiye’de ve dünyada büyük ilgi görüyor. Lice Kalesi’nin de bu potansiyelden yararlanabilmesi için, yerel yönetimler, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışması gerekiyor.

Lice Kalesi, sadece bir taş yığını değil; binlerce yıllık tarihin, farklı kültürlerin ve medeniyetlerin izlerini taşıyan canlı bir hafıza. Roma’dan Bizans’a, İslam fetihlerinden Osmanlı dönemine kadar uzanan bu zengin geçmiş, kalenin her taşında hissediliyor.

Kalenin üzerinde durduğu topraklar, sahabelerin ayak bastığı, ticaret kervanlarının geçtiği, savaşların yaşandığı ve barışların kurulduğu bir coğrafya. Bu nedenle Lice Kalesi’nin korunması ve gelecek nesillere aktarılması, sadece yerel değil, ulusal ve evrensel bir sorumluluk.

Definecilerin tahribatından, doğal aşınmadan ve ilgisizlikten kurtarılması gereken bu değerli miras, etkili koruma politikalarıyla ayağa kaldırılabilir. Bilimsel kazılar, sistematik restorasyon çalışmaları ve sürdürülebilir turizm planlamasıyla Lice Kalesi, yeniden hak ettiği konuma yükselecektir.

Lice Kalesi, Diyarbakır’ın ve Türkiye’nin sahip olduğu tarihi zenginliklerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatan bir simge. Bu kadim yapının korunması ve yaşatılması, sadece geçmişe saygımızın değil, geleceğe karşı sorumluluğumuzun da bir göstergesi olacaktır.

Dağların tepesinde, tarihin sessiz tanığı olarak duran Lice Kalesi, hikayesini anlatmak için sabırla bekliyor. Ona kulak vermek ve bu zengin mirası korumak, hepimizin ortak görevidir.